Sanatın Göçü projesi kapsamında son bir buçuk ay içerisinde beş farklı sanatçıyla gerçekleştirilen çekimler, sanatçıların bireysel tecrübeleri üzerinden göçün ve sanatın neliğine ve bu iki olgunun meydana gelen sınırlılıkları aşmaya yönelik sundukları imkânlara dair dikkat çekici unsurlar barındırıyor. Hayatın bir anında bambaşka bir şehirde yaşamına devam etmek zorunda kalmak, belki de her şeye yeniden başlamak durumunda kalmak göçün meydana getirdiği bir zorluk iken, sanatçılar bu zorlukları icra ettikleri sanatsal yapıtlar ile aşma cesaretini gösterebiliyorlar. Sanat tam da bu sınırlılıkları aşmak için onlara olağanüstü bir imkân sunuyor. Sanatçılar karşılaşmış oldukları bu güçlükleri aşmaya çalışırken aynı zamanda içinde bulundukları ortam için de bir imkân yaratıyorlar.
Şam Güzel Sanatlar mezunu ressam Imad Habbab da hikâyesine eşlik ettiğimiz sanatçılardan biri. Imad’ın aynı zamanda atölye olarak kullandığı evinin duvarlarında asılı olan kendisinin yapmış olduğu tablolar dikkat çekiyor. Tablolar, evin duvarlarına yapılmış karalamalar, kitaplıktaki kitaplar ve duvarda asılı duran müzik aletleri yaratıcı bir zihni keşfe çıkmışız hissi uyandırıyor. Kendisini empresyonist olarak tanımlayan Imad, çevresinde gördüklerinin ve tecrübelerinin onda bıraktığı duygudan hareketle yapıyor resimlerini. Bazen bir manzaranın kendisinde uyandırdığı duyguları, bazen bir tepeden seyrettiği şehrin görüntüsünü ve bazen de rüyalarını resmederek hem kendisi hem de eserlerini görenler için dünyada bir pencere açıyor.
Imad, göç ettikten sonra yapmış olduğu resimleri iki farklı seri altında bir araya getiriyor. Civilian Spectrums adını verdiği ilk seriye ait tablolarda binaların, yüksek yapıların yer aldığı şehir siluetlerinin ardında insan yüzleri beliriyor. Dreams adını verdiği ikinci seri ise pandemi dönemiyle birlikte rüyalarını resmettiği tablolardan oluşuyor. Bu iki seri birbirinden farklıymış gibi görünse de onları birbirine bağlayan, Imad’ın duyguları ve bu duyguların farklı renk ve şekillerle yansıtılması.
İlhamını şehirlerden alan bir ressam olarak Imad, göç tecrübesi sayesinde birçok ülke ve şehirde bulunmuş ve şimdi de İstanbul’da yaşıyor. İstanbul’a ilk geldiğinde neler hissettiğini sorduğumuzda o gün Galata köprüsünden geçtiğini ve havanın hem güneşli hem de yağmurlu olmasının onu çok etkilediğini söylüyor. Civilian Spectrums adını verdiği seride şehirleri, binaları, yapıları resmediyor ve tablolarında görünen bu yapıların ardında bir suret beliriyor. Imad bu serideki resimlerden bahsederken orada tek bir insan yüzü olmadığını, birden fazla insanın yüzünün bulunduğunu ifade ediyor. Bu da şehrin gürültüsünün, karmaşasının ve kalabalıklığının bir sanatçının zihnindeki yansımasını ve bunu nasıl yansıttığını gösteriyor bizlere.
Imad’ın Civilian Spectrums serisi altındaki tablolar ilk bakışta bir şehrin silueti olarak görünse de daha dikkatli bakıldığında bu şehir siluetinin ardından bir yüz beliriyor. Imad’ın şehri ve içindeki insanları bu şekilde yorumlayışı kent yaşamının insanın öznel yaşamının yeni bir biçimini nasıl doğuracağı üzerine düşünen Baudlaire’i akla getiriyor. Kentin yükselen duvarları arasında görünmez olan insanın silueti Imad’ın tablolarında binaların ve duvarların arasından beliriveriyor. Baudlaire’i düşünmeye ve yazmaya iten kent ve birey arasındaki bu ilişki, Imad’ın tablolarında şekil buluyor adeta.
Civilian Spectrums serisi ile yeni geldiği şehre nasıl uyum sağlayacağını düşünmeye zaman bulmadan ve şehirde boğulmamak için görsel bir günlük oluşturduğunu söyleyerek, sanatın yaşamın doğal seyri içerisindeki sınırlılıkları ve zorlukları nasıl aşabildiğini de bize göstermiş oluyor. Yaşamın içerisindeki sıradanlıklar, olağan olarak sunulan anlar, nesneler veya insanlar bir sanatçının zihin dünyasında bambaşka bir şekilde var olabiliyor ve nihayetinde olağanüstü bir şekilde sunulup, sanatsal bir ürün haline gelebiliyor. Bu yönüyle sanat, yaşamın içerisindeki sıradanlığın ötesine geçmek için büyük bir imkân ve dünyaya açılan bir pencere.
Sanatın sınırlılıkları aşmak için olağanüstü bir imkân sunduğunu gösteren en güzel örneklerden biri de Imad’ın rüyalarını resmetmesiydi. İlhamını şehirlerden ve insanlardan alan Imad, pandemi döneminde her şeyin bir anda kapanması ve hızlı yaşanan hayatın bir süreliğine aksamasıyla ilhamını nereden alabileceğini düşünüyor ve rüyaları geliyor aklına. Uyandıktan sonra unutmamak için rüyalarını yazıyor ve sonrasında bunları Dreams adını verdiği bir seri altında farklı tablolar şeklinde resmediyor.Rüyaları yan yana resimler olarak tanımlayan Imad, insanın rüyalarını etkileyebileceğine inanıyor.