Sanatın Göçü projesi bu kez bir kanun sanatçısının hikâyesine şahitlik ediyor. Fady Hariri, 2003 yılında Suriye Müzik Enstitüsü’nde kanun ve piyano üzerine eğitim almış bir sanatçı. Ülkesinde ortaya çıkan karışıklıkların ardından önce Beyrut’a ardından da Türkiye’ye geliyor. Balat’ta Rum Ortodoks kilisesine ve tarihi yarımadaya karşı manzarası olan küçük evinde eserler icra ederek müziğini duyurmaya çalışıyor.
Geleneksel kâgir yapıdaki Balat evlerinden birinin ikinci katında yaşayan Fady, cumbalı odasının kemerli penceresinden Haliç manzarasına bakarak hazırladığını söylüyor bazı bestelerini. Fady’nin çaldığı enstrüman ve yaşadığı yer onun hikâyesinin de bir parçası: Kanun, birçok Müslüman ülkenin ona katmış olduğu unsurlar ile çok çeşitli bir kültürü bünyesinde taşıyan bir enstrüman. Öte yandan Balat ise tarih boyunca farklı din, dil ve etnik kökene sahip insanların bir arada yaşayarak ortak bir kültür inşa ettikleri bir mekân. Suriyeli göçmen bir sanatçı olarak Fady de bu kültürel zenginliği müziği aracılığıyla yaşatmaya devam ediyor. Tam da bu sebeple Suriyeli göçmen bir sanatçı olarak Fady, çekimler için Rum Ortodoks kilisesinin kenarlarından uzanan Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda yürürken mekânda eğreti durmuyor ve tam tersine onunla bütünleşiyor ve onun bir parçası haline geliyor.
Kanunun tarihine baktığımızda bu kültürel benzeşimi anlamak daha kolay olacaktır. Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkeleri, Balkanlar, Özbekistan ve Ermenistan’da kullanılan kanuna geometrik yamuk biçiminin Araplar tarafından verildiği düşünülmektedir. Müzik aletlerinin başlıca ihraç mallarını oluşturduğu Endülüs’ün İşbiliye (Sevilla) şehri aracılığıyla kanun, Avrupa’ya da girmiş ve piyanonun ataları sayılan klavikord ve klavsen gibi çalgılara da esin kaynağı olmuştur. Osmanlı toplumunda ise XV. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönem Osmanlı’da kullanılan kanunun İran ve Maveraünnehir’de kullanılanlarla çok benzer olduğu düşünülmektedir. O dönem İran’da kanun icrası terkedilmiş olduğundan çalgıya bugünkü yapısını kazandıran değişiklikler Osmanlı sınırları içinde Türkiye, Suriye ve Mısır’da yapılmış olmalıdır. Tıpkı onu icra eden Fady gibi kanun da farklı coğrafyalara göç etmiş ve farklı form, üslup ve biçimleri bünyesine katmıştır.
Böylesine geniş bir kültürel zenginliği bünyesinde barındıran bir enstrüman olan kanun, Fady’nin göç tecrübesi ile farklı ülkelerde icra edilerek zenginleşmeye devam ediyor. Arabistan, Irak ve Lübnan’da konserlerde yer alan Fady, şimdilerde İstanbul’da çeşitli programlarda bazen solo bazen bir grupla birlikte konserler veriyor. Aynı zamanda kanun ve piyano üzerine eğitimler de veren Fady Hariri, müzik enstrümanlarını dostları olarak görüyor. Henüz Türkiye’ye yeni gelmiş göçmen bir sanatçı olarak yalnızlığını onlarla gideriyor.
Bir müzisyen olarak Fady de sahip olduğu bu altın bileziği kullanarak hem kendisi için hem de yaşamış olduğu şehir için bir renk sunuyor. Türkçe bilmemesine rağmen müziğini bir iletişim dili olarak kullanarak İstanbul’da var olmaya çalışıyor. Müzik aracılığıyla kendi kültürü ve halihazırda içinde yaşamış olduğu kültür arasında bir diyalog kuruyor. Bu diyalog ona ve müziğini dinleyenlere aslında iki kültür arasında çok fazla ortak noktanın bulunduğunu göstererek, müziğin aynı zamanda toplumsal hafızanın bir taşıyıcısı olduğunu da hatırlatıyor.