Sanatın Göçü projesi kapsamında evine misafir olduğumuz sanatçılardan biri de Suriyeli Türkmen ressam Ahmad Raid Mohamad oldu. 1977 yılında Halep’te doğan Mohamad, 2013 yılında ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç ediyor. Türkiye’ye geldikten sonra burada sanat hayatına devam edemeyeceğini düşünen Mohamad, ilk iki yıl neredeyse hiç sanatını icra edemiyor. Ancak sosyal medyada sanatçı arkadaşlarını görünce resim yapmaya hevesleniyor ve malzemelerini alıp yeniden işe koyuluyor. Sanatını icra edemediği süre zarfında bir hafızayı kaybettiğini ve iki yıl aradan sonra resim yapmaya başladığında bu hafızayı geri kazanmakta zorlandığını aktarıyor Mohamad. Ancak bir süre sonra zamanla bu hafızayı geri kazandıkça resim yapmanın anlamı da değişiyor onun için. Göç tecrübesinden önce resmedeceği şey üzerine düşündüğünü ve zihninde bir yerlerde bulunan bir fikri ortaya çıkarmak için uğraştığını ancak göç ettikten sonra fikirler ve duygular üzerine düşünmesine gerek duymadan renkleri tuvale aktarabildiğini söylüyor. Ahmad Bey soyut ve figüratif resimler yapıyor ve resmi, notaların harmonisinin ortaya çıkardığı müziğe benzeterek onu renklerin harmonisi olarak tanımlıyor.
İlk zamanlar buradaki sanat camiasına dahil olmak ve onlarla ilişki kurmakta zorlansa da resim yapmaya halen devam ediyor. Atölye olarak kullandığı evinin bir odasında yaptığı tablolarında savaş ve göç gibi temalara çok rastlanmıyor. Ahmad Bey bunun bilinçli bir tercih olduğunu, savaş ve mültecilik konuları üzerinde durmak istemediğini belirtiyor.
Göçmen olmanın insanda zaten bir kimlik kaybına sebebiyet verdiğini ve belki de bu yüzden göçmenlik üzerine konuşmak istemediğini belirtiyor. Bunun yanı sıra Ahmad Bey onun için esas meselenin göçmen olmak olmadığını ifade ederek, “hangi ülkede yaşarsam yaşayayım beni onurlu tutan bir kaldırımın üstünde yürüyebileceğim bir ülke varsa orası benim vatanım olabilir” diyor. Belki de Ahmad Bey için sanat, onu onurlu tutacak kaldırımı ona vadeden bir imkân.
Üzerine düşünmeden ve planlamadan duygu dünyasını renkler aracılığıyla tuvale aktararak kendisini onurlu tutacak kaldırımı inşa etme kabiliyetine sahip bir sanatçı Ahmad Raid. Bir sanatçı olması ve sanatın her nerede olursa olsun etnik köken, dil, din fark etmeksizin her dönemde ve her coğrafyada kabul gören ve benimsenen bir anlamının olması Ahmad Raid’i esas meselenin göçmen olmak olmadığını, onu onurlu tutacak bir kaldırımın esas olduğunu düşünmeye itiyor. Sanat ona nerede yaşarsa yaşasın kendisini onurlu tutabilecek bir kaldırım inşa etme imkânı sunuyor. Her ne kadar göç tecrübesinden sonra icra ettiği sanatın ona bahşettiği hafızayı bir süre canlı tutamamış olsa da yeterli koşullar ve imkânlar sağlandığında bu hafıza yeniden canlanarak Ahmed Raid’in hikâyesinde yerini almış. Bize de bu hikâyeyi dinlemek ve ona şahitlik etmek düştü.